Allah nasip ederse bu haftaki köşe yazımı Van’daki İslami sivil toplum kuruluşları üzerine kaleme almak istedim. Konu yalnızca Van’a özgü değil; Türkiye’nin birçok ilinde benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Ancak Van özelinde mesele daha dikkat çekici bir hâl almış durumda.
Şehrimizde uzun yıllardır faaliyet gösteren, kendisini “tevhid ehli” olarak tanımlayan onlarca dernek, vakıf ve STK bulunuyor. Buna rağmen bu yapıların neredeyse tamamında üye ve gönüllü sayısı yüzlerle sınırlı kalıyor. Oysa Van’ın nüfusu bugün 1 milyon 200 bine yaklaşmış durumda. Böyle bir şehirde, her bir İslami STK’nın binlerce kişiye ulaşması gerekirken, yıllardır aynı dar çevrede kalınması ister istemez şu soruyu akla getiriyor: Burada bir yerde ciddi bir sorun yok mu?
Kanaatimce bu sorun, niyetlerden ziyade metotlarla ilgilidir. Davet ve tebliğ yöntemlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği açıktır. Çünkü tevhid noktasında fikirsel olarak birbirine çok yakın olan bu yapılar, neden onlarca ayrı çatı altında, birbirinden kopuk şekilde faaliyet yürütmektedir? Madem ortak amaç İslam’a hizmettir, bu dağınıklık neden?
Bugün ideolojik olarak birbirinden farklı sol gruplar dahi toplumsal meselelerde birlikte hareket edebilirken, İslami STK’ların en temel insani ve vicdani meselelerde dahi ortak refleks gösterememesi üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Bunun en bariz örneklerinden biri, son iki yıldır Gazze’de yaşanan büyük yıkım ve insanlık dramı karşısında Van’daki İslami yapıların ortaya koyduğu cılız tablo olmuştur. Yapılan mitingler, kermesler ve etkinlikler, ne yazık ki potansiyelin çok gerisinde kalmıştır.
Oysa Van, genç nüfus açısından Türkiye’nin en dinamik illerinden biridir. 20-30 yaş aralığında 300 binin üzerinde gençten söz ediyoruz. Ancak bu gençlerin büyük bir kısmı bugün kafelerde, kahvehanelerde, eğlence mekânlarında zaman tüketmektedir. İslami STK’ların önemli bir bölümü ise maalesef kendi dar çevresinin dışına çıkmayan, kimseyi davet etmeyen, toplumla temas kurmayan bir görüntü vermektedir.
Davet ve tebliğe çıkan bazı genç kardeşlerimizin ise yeterli ilmî donanıma sahip olmadan sahaya çıktıklarını üzülerek gözlemliyoruz. Kur’an’a, sünnete ve günümüz dünyasının şartlarına yeterince hâkim olunmadan yapılan tartışmalar, çoğu zaman tepkilere yol açmakta ve bu da İslam’ın doğru anlaşılmasına zarar vermektedir. Defalarca esnafla, vatandaşla yapılan bu tür diyaloglarda ikna kabiliyetinin zayıf kaldığına bizzat şahit oldum.
Eğer İslami STK’lar gerçekten topluma yön verecek bir gençlik yetiştirmek istiyorsa; önce Kur’an’a sahih bir vukûfiyet, ardından Peygamber Efendimizin davet ve tebliğ metoduna derinlemesine bir hâkimiyet şarttır.
Bir diğer önemli sorun ise geçmişte Van’daki bazı İslami yapıların başında bulunan isimlerin zamanla siyasete yönelmesiyle ortaya çıkan güven kaybıdır. Yıllarca kürsülerden, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki siyasetin eleştirisini yapan bazı isimlerin, daha sonra aynı zemine girmesi; üstelik bunu derneklerin birikmiş toplumsal karşılığı üzerinden yapması, özellikle gençlerde ciddi bir hayal kırıklığı oluşturmuştur. Bu durum, İslami STK’lara duyulan güveni maalesef zedelemiştir.
Bugün ihtiyaç duyulan şey; insanları kendi derneğine, vakfına ya da yapısına değil, doğrudan Allah’ın dinine çağıran, samimi ve tutarlı yöneticilerdir. Kur’an’ı merkeze almayan, cemaat rekabetini önceleyen, başka yapılardan “adam devşirme” gayreti içine giren anlayışlar, bu davaya fayda değil zarar vermektedir.
Milli Eğitim müfredatında gençliğe Kur’an ve sünnetin yeterince aktarılmadığı bir ortamda, bu sorumluluğun büyük bir kısmı doğal olarak İslami STK’lara düşmektedir. Ancak Türkiye genelinde olduğu gibi Van’da da cemaatlerin çokluğu ve dağınıklığı, insanların hakikate ulaşmasını zorlaştırmakta; bu da vakıf ve derneklere karşı mesafeli bir duruşa sebep olmaktadır.
Bugün sokak röportajlarında İslam’ın en temel şartlarını dahi bilmeyen binlerce insanın ekranlara yansıması, meselenin vahametini açıkça göstermektedir. Buna paralel olarak son yıllarda dine karşı ciddi bir antipati oluşmuş; deizm, ateizm ve inançsızlık gençler arasında hızla yayılmıştır. Ne yazık ki bazı büyük cemaatlerin ilimden ve düşünsel derinlikten uzak yapıları da bu süreci tersine çevirememiştir.
Ehl-i sünnet olduğunu iddia eden bir dernekten birkaç ayrı grubun çıkabilmesi, iç ihtilafların ne boyutta olduğunu göstermektedir. Kendi içinde birlik sağlayamayan yapıların, topluma sahih bir din anlayışı sunması elbette mümkün değildir.
Acizane kanaatim şudur:
Van’da ve Türkiye genelinde, gençliği anlayan yeni, ilme dayalı, sahici ve kuşatıcı bir davet metoduna ihtiyaç vardır. Dernek merkezli değil, insan merkezli; şekilci değil, sahih bilgiye dayalı; cemaatçi değil, ümmet bilinci taşıyan bir yaklaşım geliştirilmelidir.
Aksi hâlde önümüzdeki 5–10 yıl içinde, din adına kavramları dahi tanımayan bir gençlikle karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır. Bugün kahvehanelerde vakit tüketen bu gençler, yarın hepimizin damadı, gelini olacak; yetiştirecekleri nesil de maalesef maneviyattan ve ilimden daha da uzak olacaktır.
Bu sebeple Van’daki tüm İslami vakıf ve dernekleri samimi bir iç muhasebeye davet ediyorum. Yıllardır 100 kişiyi aşamayan halkalarla yetinmek yerine, bu şehrin yüz binlerce gencine ulaşmayı hedeflemek zorundayız.
Temennim; Van’da ve Türkiye genelinde İslami STK’ların, Allah’ın dinini katıksız, sahih ve hikmetli bir dille anlatmasıdır. Bu uyarı; bir itham değil, samimi bir davettir.
Sevgi ve saygılarımla.

