Tarihin en uzun soluklu iktidarlarından birine tanıklık ediyoruz. 23 yıl, neredeyse çeyrek asırlık bir yönetim. Cumhuriyet tarihimizde eşi benzeri az görülmüş bir istikrarla Türkiye'yi yöneten bir siyasi hareketin; savunma sanayisindeki atılımlarından uluslararası duruşuna kadar birçok başarıya imza attığını inkâr etmek mümkün değil. Ancak bu başarı hikâyesinin yerel yansımalarına baktığımızda, özellikle de Van özelinde, aynı gurur tablosunu görmekte zorlanıyoruz.
Van, doğasıyla, gölüyle, dağlarıyla, dört mevsimi bir arada yaşatan coğrafyasıyla adeta bir cennet parçası. Ancak bu güzel şehir, yıllardır hak ettiği ilgiyi ve hizmeti göremiyor. Yazılarımda sıkça dile getirdiğim gibi, Van, koca bir köykent görünümünden kurtulamıyor. Merkezi ilçelerdeki trafik keşmekeşi, bozuk yollar, yetersiz temizlik hizmetleri ve altyapı sorunları her geçen gün büyüyor. Bu sorunların kaynağı sadece maddi imkânsızlıklar değil; asıl mesele, koordinasyon eksikliği ve hizmet odaklı olmayan bir anlayışın hâkimiyeti.
Bugün Van’da hem muhalefetin hem iktidarın temsilcileri var. Yıllar boyunca değişken sayılarla Meclis’e gönderdiğimiz vekillerimiz oldu. Ancak sorun şu: Van’ın temsil gücü var ama gerçek anlamda temsiliyeti yok. Vekillerimiz ve yerel yöneticilerimiz, şehrin sorunlarını çözmekten çok, kendi siyasi kulvarlarında yarış halindeler. Oysa halkın beklentisi, siyasi ideolojilere kurban edilmeyen bir şehir ve samimi bir hizmettir.
Özellikle ilçe belediyelerinde yaşanan iş gücü israfı, liyakatsiz atamalar ve kurumsal disiplinsizlik, Van’ın kanayan yaralarından biri. Kayyum dönemlerinde ya da seçimle gelen yönetimlerde fark etmeksizin, vasıfsız personel istihdamı, işe gitmeden maaş alan ‘bankamatik’ personeller, kart basıp evine dönen daire başkanları artık şehir efsanesi değil, halkın bildiği sırlar haline geldi.
Bu tabloyu sadece yöneticilere değil, bizlere de bir ayna olarak tutmak gerek. Zira bu zihniyet, sadece yönetenlerin değil, sessiz kalanların da eseridir. Bir yanda atom bombasıyla yerle bir olmuş Japonya’nın, bugün dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri olmasını sağlayan iş ahlakı... Diğer yanda ise, inançlı olduğunu iddia edip aldığı maaşı hak etmeyen, helal–haram çizgisini yok sayan bir anlayış.
İman, elbette büyük bir değerdir. Ancak ahlakla taçlanmadıkça, inanç yalnızca bir kimlikten ibarettir. Ahlakın olmadığı yerde, kul hakkı yemek, yalan söylemek, çalışmadan kazanmak meşrulaşır. Bugün bu şehirde yüzlerce insan, sadece işe gitmiş gibi görünerek maaş alıyor. Bu sadece bir ekonomik zarar değil, aynı zamanda bir toplumsal çürümenin işaretidir.
Van, sahipsiz değil. Ama Van’ın gerçek sahiplerine, yani bu şehirde yaşayan, çalışan, umut eden insanlara hizmet edilmediği sürece, yöneticilik koltukları sadece makamdan ibarettir. Bu yazının gayesi kimseyi rencide etmek değil; bilakis, bir uyarı, bir çağrıdır. Kurum yöneticilerine, belediye başkanlarına, milletvekillerine, bürokratlara bir hatırlatma: Bu şehir sizden ideolojik söylem değil, gerçek hizmet bekliyor.
Van’ın sorunları çözülemez değil. Yeter ki herkes elini taşın altına koysun. Yeter ki, “Bu benim işim değil” zihniyeti terk edilsin. Ve en önemlisi, herkes aldığı maaşın, üstlendiği görevin hakkını vermek için bir saat erken gelip bir saat geç gitmeye razı olsun.
Buradan Van halkına da nacizane bir çağrım var. Van halkı kadimdir, yüce gönüllüdür, iyi niyetlidir. Bu şehir sadece yönetenlerin değil, hepimizin evidir. Temiz tutmak, korumak, güzelleştirmek her bireyin görevidir. Van Gölü yıllar süren çabalarla büyük harcamalar yapılarak temizlendi. Ama bu temizlik, devamlılıkla anlam kazanır. Gölü temiz tutmak, doğamıza sahip çıkmak bizim elimizdedir.
Parklar, çocuk oyun alanları, spor sahaları... Bunların hepsi halkın malı; belediyelerin, devletin değil, bizlerin ortak varlığıdır. Bu alanları korumak, kırmamak, zarar vermemek hepimizin sorumluluğudur. Bu şehir İran sınırına yakınlığıyla her yıl yüz binlerce turisti ağırlıyor. Temiz bir şehir, sadece vatandaş için değil, esnaf için de büyük bir kazançtır.
Van, tarihin derinliklerinden gelen kadim bir şehirdir. Urartuların, Selçukluların, Osmanlıların izlerini taşıyan bir medeniyet mirasıdır. Bu mirası yaşatmak ve geleceğe taşımak için her Vanlının elini taşın altına koyması gerekir.
Unutmayalım ki, bu şehir bize emanet. Ve emanete sahip çıkmak, hem inancımızın hem insanlığımızın gereğidir.
Selam ve dua ile..