Bu söz, sadece bir sitem değil; insan zihninin en kadim acılarından birine tutulmuş bir aynadır. Çünkü düşünce, doğduğu an masumdur. Henüz dile düşmemiştir. Ne dış dünyanın etkisiyle bozulmuştur ne de başkalarının yargısına maruz kalmıştır. O hâliyle saf bir sezgidir, derin bir varoluş hâlidir. Ama ne zaman ki dile gelmeye çalışır, ne zaman ki bir şekle, bir kalıba, bir sese bürünmek zorunda kalır... işte o an başlar bozulma.
Kelimeler, bir düşünceyi karşıya iletmenin aracı gibi görünür. Oysa çoğu zaman bir düşünceyi daraltmanın, sınırlamanın, hatta boğmanın yoludur. Çünkü dil, insanın inşa ettiği bir sistemdir ve bu sistemin kuralları vardır. Her kelime bir anlam taşır ama aynı zamanda başka anlamların dışlanması pahasına... Bir cümle kurduğunda, binlerce ihtimali geride bırakırsın. Bir anlam seçersin ama yüzlerce duyguyu susturursun.
Bu yüzden bazen insanlar en derin duygularını anlatmaya çalışırken ağlamaya başlarlar. Gözyaşı, kelimenin başaramadığını yapar: ham düşünceyi, filtresiz ve çırılçıplak bir şekilde dışa vurur.
Belki de bu yüzden en gerçek anlarımızı ya susarak yaşarız... ya da konuşmaya başladığımızda aslında her şeyi eksiltmeye başlarız.
Zihin geniştir, uçsuz bucaksız bir iç evrendir. Ama dil, bu evrenin daracık bir kapısıdır. O kapıdan geçen her düşünce, başını eğmek, kamburlaşmak, parçalanmak zorundadır. Anlam orada kırılır, duygular orada eksilir, sezgiler orada kaybolur.
Birini sevdiğini söylemek, sevgiyi gerçekten anlatabilir mi?
"Özlüyorum" demek, hasretin derinliğini yeterince yansıtabilir mi?
"Acı çekiyorum" demek, o iç yangının gerçek tonunu duyurabilir mi?
Hayır. Çünkü kelimeler ne kadar güçlü olursa olsun, ruhun titreşimini tam olarak aktaramaz. Ve belki de bu yüzden insanlar birbirini tam olarak anlayamaz. Herkes aynı kelimeyi başka bir yarasından duyar, başka bir hatırasından okur.
Kelimeler çoğu zaman bizi birbirimize yaklaştırmaz, aksine yanlış anlaşılmalarla uzaklaştırır.
"Öyle demek istemedim."
"Yanlış anladın."
"Ben aslında başka bir şey hissetmiştim."
Bu cümleleri hayatında kaç kere söyledin? İşte bu yüzden kelimeler, çoğu zaman düşüncenin mezar taşıdır.
Ama yine de onlardan kaçamayız. Onlara mecburuz. Çünkü anlatmak isteriz, anlaşılmak isteriz, bağ kurmak isteriz.
Kelimeler bizi kırar, ama aynı zamanda bizi sarar da.
Bir şiir okuruz, tam kalbimizden vurur. Bir cümle duyarız, yıllarca içimizde yankılanır.
O zaman da şunu fark ederiz: Belki kelimeler düşüncelerimizi mahveder, ama doğru kelime bazen içimizdeki mahvolmuş düşünceye yeniden can verir.
Yani evet, kelimeler cellat olabilir...
Ama aynı zamanda birer diriltici, birer yeniden doğuş da olabilir.
Mesele sadece konuşmak değil; ne zaman, nasıl ve kiminle konuştuğundur.
Çünkü bazı insanlar vardır, onları bulduğunda, artık kelimeler değil; sadece susmak konuşur. Ve o suskunlukta, düşünceler en saf hâliyle yaşar.