Rabia GENÇAY BEZİR


Belkiler, Keşkeler, Neyseler...

Bir yanımız hep umut eder, bir yanımız hep pişman kalır, diğer yanımız ise her şeye rağmen yürümeye devam eder kararlılıkla.


Hayat…
Kimi zaman bir yolculuk, kimi zaman bir sınav, kimi zaman da bir bekleyiştir.
Ve bu yolun kıyısında, herkesin dudaklarından dökülen üç kelime mevcuttur: Belki, keşke, neyse…
Üçü de insanın içini kanatır bir yerinden.
Biri umutla, biri pişmanlıkla, biri kabullenişle dokunur yüreğe.

Belkiler...
Belki o günü kaçırmasaydım, belki biraz daha sabretseydim, belki daha çok sevseydim...
“Belki”nin içinde hep bir ihtimal saklıdır, ama o ihtimal çoğu zaman çoktan geçmişte kalmıştır.
Belki, en çok umut ederken bile insanın yüreğini kanatır; çünkü içinde olmayan bir “olabilirdi” gizlidir.

Keşkeler...
Keşke demek, geçmişin önünde diz çökmektir biraz.
Keşke bunu söylemeseydim, keşke o kapıyı çalabilseydim, keşke kendimi biraz daha korusaydım gibi...
Her “keşke” bir sızı bırakır içimizde.
Bazen bir insana, bazen bir ana, bazen de sadece kendimize itiraf edilir.
Ama her seferinde biraz eksiltir bizi, yok eder.

Ve sonra gelir o sessiz kabulleniş. Neyseler...
Neyse, olan oldu.
Neyse, geçti artık.
Neyse tekrarı olmaz bundan sonra.
Bu üç hecelik kelimenin içinde bir yorgunluk, bir vazgeçiş, bir kabulleniş ama aynı zamanda bir güç de vardır.
Çünkü “neyse” derken insan biraz da teslim olur kadere.
Kırık bir tebessümle, “Demek ki böyle olması gerekiyormuş,” der içinden.

Belkiler, keşkeler ve neyseler…
Üçü de bizimle büyür, serpilir bizimle yaşlanır.
Bir yanımız hep umut eder, bir yanımız hep pişman kalır, diğer yanımız ise her şeye rağmen yürümeye devam eder kararlılıkla.
Belki bir gün, “İyi ki” diyebileceğimiz bir yerde buluşuruz kendimizle, benliğimizle.
Ama o zamana dek, içimizdeki üç kelime hep orada var olacaktır;
Bizi biz yapan o sessiz yol arkadaşları olarak…