Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'nin önde gelen yayın kuruluşu Newsweek için kaleme aldığı makalede dünyaya sert bir mesaj verdi. Erdoğan, Filistin Devleti'nin tanınmasının işgale karşı atılabilecek en güçlü adım olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin Diplomatik Vizyonu Vurgusu
ABD'ye resmi bir ziyaret gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ziyaretinin önemli bir aşaması olarak Newsweek dergisi için "Adalet ve Refah için Türkiye'nin Diplomatik Vizyonu" başlıklı bir makale yazdı. İngilizce olarak yayınlanan makalede Erdoğan, Türkiye'sizin küresel arenadaki rolünü ve insani yardım alanındaki öncü duruşunu ortaya koydu.
Küresel Dayanışmada Türkiye'nin Rolü
Erdoğan, makalesinde Türkiye'nin dünyanın en çok insani yardım sağlayan ülkelerinden biri olduğunu belirterek, küresel dayanışmayı güçlendirme konusundaki kararlılığını vurguladı. "Türkiye, küresel dayanışmayı tahkim eden öncü ülke rolünü kararlılıkla devam ettirecektir" ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı, uluslararası arenada sorumluluk sahibi bir ülke olarak hareket etme vizyonunu çizdi.
Filistin'e Destek Çağrısı: İşgale Karşı En Güçlü Cevap
Makalenin en dikkat çekici kısmı ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünya devletlerine yönelik çağrısı oldu. Erdoğan, Filistin Devleti'nin tanınmasının önemini vurgulayarak, "Nitekim Filistin'in tanınması işgale, ablukaya ve zulme karşı verilebilecek en güçlü cevaptır." ifadelerini kullandı. Bu çağrı, uluslararası toplumda Filistin meselesine yönelik daha somut adımlar atılması yönünde bir farkındalık yaratması bekleniyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kaleme aldığı makalede şu ifadeler yer aldı:
Dünya uzun bir dönemdir, aralıksız bir şekilde büyüyen belirsizlikler ve sınamalarla yüzleşmektedir. Çatışmalar, kuralsızlıklar, terör saldırıları, salgınlar, iklim felaketleri, derinleşen adaletsizlik ve eşitsizlikler mevcut uluslararası düzen üzerinde büyük baskı oluşturmaktadır. Buna karşılık Türkiye, adalet, barış ve dayanışma ilkelerini merkeze aldığı dış politika anlayışından taviz vermeden kapsamlı, karmaşık ve can yakıcı krizlerin ortasında kendi güvenliğini ve insanlığın ortak geleceğini de gözeten bir vizyonla hareket etmektedir. Yıllardır dile getirdiğimiz "Dünya beşten büyüktür" anlayışı temelinde yükselen çağrımız kâin sisteme yöneltilmiş bir eleştirinin ötesinde insanlığın müşterek istikbaline dair ufkun ifadesidir.
"GÜVENLİK KONSEYİ, BEŞ ÜLKENİN ÇIKARLARINA MAHKUM EDİLMİŞTİR"
İkinci Dünya Savaşı sonrası barış ve güvenliği korumak için kurulan Birleşmiş Milletler, bugün karşı karşıya kaldığımız buhranlar ve çatışmalar karşısında ne yazık ki asli fonksiyonunu yerine getirememektedir. Adalet ve eşitlik iddiasıyla kurulan BM'nin en önemli organı olan Güvenlik Konseyi, bölgesel ve küresel krizlere ilişkin karar alma süreçlerinde sadece beş ülkenin iradesi ve çıkarlarına mahkûm edilmiştir. Çağımızdaki çözümsüzlüklerin başlıca sebepleri arasında yer alan bu adaletsiz yapının bir an evvel reforma tabi tutulması, BM'nin kuruluş felsefesine uygun şekilde etkin çok taraflılığın işleyen bir merkezi hâline getirilmesi ve küresel sorunlara adil çözümler üretebilmemiz için acil bir ihtiyaç teşkil etmektedir.
BM'nin etkinlik kaybının sebep olduğu boşluk ve çok katmanlı jeopolitik sınamalara rağmen Türkiye, dış politikasının merkezine diyalog ve ara buluculuk diplomasisini yerleştirmektedir. Yakın zamanda icra ettiğimiz Karadeniz Tahıl Girişimi bu yaklaşımımızın hem bölgesel hem de küresel güvenliğe ve istikrara somut katkılar sunduğunun en açık örneğidir. Kafkasya'dan Afrika'ya, Orta Doğu'dan Balkanlar'a uzanan geniş bir bölgede Türkiye, çatışmaları adil bir diplomatik çözümle sona erdirmek ve sürdürülebilir adil bir barışın kapılarını aralamak için sorumluluk üstlenmekten hiçbir zaman kaçınmamıştır.
Türkiye'nin diplomasi vizyonu yalnızca krizlerin çözümünde değil insani boyutlarda da kendini göstermektedir. Türkiye'nin dünyanın en çok insani yardım sağlayan ülkelerinden biri olması, köklü tarihimizin ve değerlerimizin bizlere yüklediği bir sorumluluğun tezahürüdür. Bu temelde Türkiye, küresel dayanışmayı tahkim eden öncü ülke rolünü kararlılıkla devam ettirecektir.
"DÜNYA DEVLETLERİNE ÇAĞRIMIZ NETTİR: 'FİLİSTİN DEVLETİ'Nİ TANIYIN'"
Gazze'de İsrail'in süregelen işgali ve mezalimi, insanlık vicdanının en büyük sınavlarından biridir. Uluslararası sistemin aktörleri başta olmak üzere tüm insanlık için bu sınav utançla sonuçlanmaktadır. Çocuklar ve kadınlar hayatını kaybetmekte, milyonlar temel ihtiyaçlardan yoksun bırakılmaktadır. Türkiye ateşkesin sağlanması, insani yardımların kesintisiz ulaşması ve iki devletli çözümün yeniden canlandırılması için çabalarını hiç durmadan sürdürmektedir. Gazze'ye gönderdiğimiz 100 bin tonu aşan yardımlar, İsrail'in insanlık dışı ambargosu altında açlıkla boğuşan kardeşlerimizin yaralarını sarmak için attığımız adımlardan sadece biridir. Her gün onlarca masum Filistinlinin ya açlıktan ya ilaçsızlıktan ya da İsrail'in işgal güçlerinin kurşun ve bombalarından hayatını kaybettiği bir vahşet tablosunda, uluslararası toplumun daha kararlı ve samimi bir duruş sergilemesi gerektiğine inanıyoruz. Israrla ve cesaretle dile getirdiğimiz hakikat bir kez daha ortadadır: Adil bir barış, Filistin halkının 1967 sınırları temelinde, bağımsız, toprak bütünlüğüne sahip ve başkenti Doğu Kudüs olan bir devlete kavuşmasıyla mümkündür. Bu, Orta Doğu'da kalıcı barış ve istikrar için bir zorunluluktur. Dünya devletlerine çağrımız nettir: "Filistin Devleti'ni tanıyın." Nitekim Filistin'in tanınması işgale, ablukaya ve zulme karşı verilebilecek en güçlü cevaptır. Geçtiğimiz günlerde bu yönde karar alacağını açıklayan ülkeleri tebrik ediyor; kararlarında tutarlı olmalarını ve verdikleri taahhütleri somut adımlara dönüştürmelerini bekliyoruz.
"'SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE VE SİYASİ BİRLİĞİNE SAYGI' İLKESİNİ SAVUNMAYI SÜRDÜRECEĞİZ"
Bölgesel istikrar açısından bir diğer önemli ülke Suriye'dir. Suriye'de 2011'den bu yana süregelen çatışmalar yüzbinlerce insanın ölümüne sebep olmuş, milyonlarca insanı yerinden etmiş ve büyük tahribatlara yol açmıştır. Bugün tüm Ortadoğu coğrafyasının istikrarı için Suriye'nin yeniden inşası ve ihyası kaçınılmazdır. Suriye'nin geleceğine dair atılacak her adımda öncelikle Suriyelilerin menfaati gözetilmelidir. Ayrıca bilinmelidir ki Suriye'de kalıcı istikrar ve barış, herhangi bir aidiyete veya gruba imtiyaz tanımadan tüm Suriye halkının müşterek iradesinin dikkate alınmasıyla mümkün olacaktır. Her ortamda vurguladığımız gibi "Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine saygı" ilkesini savunmayı sürdüreceğiz. Türkiye, Suriye halkının iradesini dışlayan, ayrılıkçı emellere ve terör örgütlerine alan açan her türlü girişime karşı çıkmaktadır. Suriye'de son on dört yıldır yapılan hataları tamir etmenin tek yolu istikrarlı bir devlet ve toplum düzenin kurulmasına, iş birlikçi güvenlik anlayışı temelinde destek vermektir.
Yaşadığımız acı tecrübeler ışığında biliyoruz ki hakikatin, hakkaniyetin ve dayanışmanın hâkim olduğu bir gelecek ancak ortak irademizle inşa edilebilir. Türkiye bu sorumluluğun bilinciyle insanlığın onurlu ve adil bir istikbal yürüyüşüne öncülük etmeye devam edecektir.